03/12/2025
Ben Hiçkimseyim! Sen kimsin?
Yoksa sen de -Hiçkimse- misin?
Demek, bir çiftiz biz!
Sakın söyleme! Laf çıkarırlar – bilmez misin!
Birisi olmak – ne kadar hazin!
Ne kadar sıradan -bir Kurbağa gibi-
Adını söyleyip durmak -Haziran boyunca-
Aygın baygın bir Bataklığa!
Emily Dickinson, ölümünden sonra 1891’de yayımlandı.
“Dik dur ve hiçbir şeyden korkma,” dedi Laura bana; “bu ülkede düşünceler yürür, ayaklar peşinden gider. Anlayanlar yıkılmaz.”
George Sand, Laura: A Journey into the Crystal, “Dédale” dizisinin üçüncü kitabı, Franco Maria Ricci yayınevince Bodoni hurufatıyla basıldı, Parma, Mart 2025, s. 59.
Meraklı zihnimden ve durmadan öğrenme arzumdan doğan Live the Questions Now, Aralık 2025’te dördüncü yılını dolduruyor. Genellikle insanın değerli bir şeyler yazması için Birisi olması gerektiği kabul edilir; bu Birisinin kim olduğu ise bu ikilemin özünde yatar. Belki de, yazmaya ve okunmaya hakkı olduğunu sanan bu Birisi, yaşıtları, tanışları, genel olarak toplum ve onun ne kadar nitelikli olduğunu değerlendirecek çevrelerce saygı duyulan biridir. Böyle bakarsak, ben dilediği gibi yazan bir Hiçkimse’yim. Live the Questions Now da bu temel üstüne kurulu; sevecen bir Hiçkimse’nin gerçeklikleri ve hayallerini aktarmak; herkesin ortaya atmak isteyebileceği soruları sormak; yanıtlara giden yolu bulmaya çalışmak; tanınmış sanatçılar ve insanlığın kültürel yönleriyle uğraşan bireylerle yaptığım söyleşileri okuyan belirli bir Birisi’nin ya da sevecen bir Hiçkimse’nin doğasında var olan sorgulayıcılığı geliştirmek. Bu harmana zaman zaman edebi çeviriler ve görüş yazıları da serpiştiriliyor.
Dört yıl oldu, ama ilginç konuları gün yüzüne çıkarmak için hâlâ büyük bir istek duyuyorum. Live the Questions Now’ı düzenli olarak okuyanlar, eskisi kadar yazı yayımlamadığımı fark etmiş olmalılar. Nedendir bilmiyorum, ama son zamanlarda bu projenin amacının bütünüyle yanlış anlaşıldığını düşünüyorum ve Live the Questions Now ile ilgili birkaç noktayı açıklığa kavuşturmayı gerekli buluyorum. Burası yeni çıkan ya da yakında çıkacak kitapların, albümlerin ya da sergilerin reklamını yapan bir platform değil. Tam tersine, ufukları genişletmeyi ve ana akım medyaya başkaldırmayı amaçlayan bir tartışma ve eleştiri platformu. Blogun gündelik işleyişi için herhangi bir reklam geliri elde etmediğim gibi, bu projeye katılmak isteyenlerden bir gelir de sağlamıyorum. Hiçbir bağış kabul etmiyor ya da almıyorum; reklama yer vermiyor ve herhangi bir satış ortaklığına girmiyorum. Yalnızca yazıyorum ve yaşadığım ve nefes aldığım sürece bunu devam ettirmek istiyorum.
Pek çokları bana, “Bu blogdan para kazanabilirsin, kazanmalısın da!” dediler.
Bazıları, yazdıklarının yayımlanması için para vermeyi teklif ettiler.
Bazıları, para ödemedikleri bir çalışmaya güvenmediklerini söylediler.
Bazıları da, kuru kuruya, “İnsanın kendisi için yazması ne kadar büyük bir lüks,” demekle yetindiler.
Bu düşünceleri besleyen kısır dünya görüşünün temelinde yatan nedeni anlamakla birlikte, bunlara katıldığımı söyleyemem.
Live the Questions Now’dan kazanç sağlamamayı seçmemin nedenleri şunlar:
Düşündüklerimi, hissettiklerimi ve düşlediklerimi yazarken özgür olmak istiyorum. Yazdıklarım karşılığında kişilerden, özel kuruluşlardan ya da hayır kuruluşlarından reklam geliri ya da kazanç sağlarsam, bağımsızlığımı kaybederim. Sormak istediğim soruları soramam ve bu da bana verilen cevapları geçersiz kılar.
Konularımı belirlerken seçici davranıyorum. Önüme çıkan herkesle söyleşi yapmak ya da onunla ilgili yazı yazmak istemiyorum. Bir konuyu yazmak için yanıp tutuşmalıyım. Çoğu zaman, para, ilginç bir söyleşi yapmak için ihtiyaç duyduğum itici gücü bana vermiyor.
Kendim için yazdığım doğru, yazı yazan herkes için de böyle olmalı. Bu yazılar satılık değil; bu platform kiralık değil. Bu, gerçekten de başkaları için para karşılığında yazanlar tarafından bir lüks olarak görülebilir. Bence yazmak kişisel bir zihinsel ve duygusal uğraş. Zaman zaman, bunun sahiden de insanı yavaş yavaş öldüren bir lüks ya da bağımlılık olup olmadığını düşünmüyor değilim. Ortak hakikatleri arayarak yaşamak kolay bir iş değil, hele bir yalanlar ve aldatmacalar dünyasında.
Yalanları yayımlayacaksam hiçbir şey yayımlamam daha iyi. Bana para ödemedikleri için yazdıklarımın niteliğine ve sağlamlığına güvenemeyenler, doğal olarak bize anlatılan yalanlara suç ortaklığı etmiş oluyorlar. Para hakikati ortaya çıkarmaz. Tam tersine, hakikati her zaman gizler.
Hakikat benim için neden bu kadar önemli? Sorunların özüne varmak neden bu kadar önemli? Neden günlerimi okuduğum, çevirdiğim ya da yayına hazırladığım yapıtların içtenliğini merak edip araştırmakla geçiriyorum? İnsanlar hakikate ilgi duyuyor mu? Başkalarının tercihleri hiçbir zaman kendi kararlarımı vermeme engel olmadı, böylesi de benim için makul. Ana akım medyada yazarken, ya editörlerin sözcük sayısı sınırlamaları ya da benim gündemdeki bir konu ya da kişiyle ilgili farklı bir görüş önermeden edemeyişim yüzünden her zaman zorlandım. Bugüne kadar olaylar ya da insanları dış görünüşlerine bakarak ele almamayı öğrendim. Okuduklarınızın ya da duyduklarınızın her zaman bir geri planı vardır; insanlar çoğu zaman toplumun gözünde göründükleri gibi değildirler. Pek çok kez ciddi ruh sağlığı sorunları olan meşhur kişilerle karşılaştım ve onların gerçek kişiliklerini ve kimliklerini gizleme konusunda üstüme düşeni yaptım. Bu kesinlikle bir "#Ben de" ifşası değil. Toplumda büyük saygı gören özgüvensiz, bencil, kaprisli, gerçekleri çarpıtan kişiler, psikopatça davranışlarla iktidar mevkilerinde kalmayı başarıyorlar. Günümüzün politika alanında böyle çok kişi olmasına karşın, ben burada politik liderlerden değil, yeni medyanın çok sevdiği deyişle “kültürel üreticiler”den, yani yazarlar, sanatçılar, müzisyenlerden söz ediyorum.
Live the Questions Now’ın satır aralarını okumayı bilen ziyaretçileri, bugüne kadar söyleşi yaptığım kişilerle ilgili gerçekleri sunduğum ipuçlarından çıkarabilirler. 2025’te evvelki yıllardaki kadar söyleşi yayımlamadığımı fark etmişsinizdir. Kendimi bunun ardında yatan nedenleri de açıklamak zorunda hissediyorum, çünkü suçumu kabul etmemin 2025 Şubatından beri peşimi bırakmayan o ıstırabı hafifletebileceğini düşünüyorum; o sırada söyleşi yaptığım kişi bana bir ültimatom göndererek yazımı değiştirmemi istemiş, yoksa beni mahkemeye vereceğini söylemişti; nedeni basitti, hakikati aslanın ağzından almıştım ve aslan bundan hoşlanmamıştı. Sevgili hakikat, önemli insanlara sıradan insanlardan daha ağır gelir: önemli insanların kaybedecek daha çok şeyi vardır. Bildiğim kadarıyla, bu zorbanın etik olmayan davranışları hayatı boyunca çok işine yaramıştı. Güç sahibi kişiler hem politika hem de sanat çevrelerinde at oynatırlar. Bu iki alanda kurdukları birlik sayesinde dokunulmaz olurlar; onlar hakkında bildiğiniz gerçeği onlara açıklarsanız, ister istemez her iki çevrede de istenmeyen kişi olursunuz. Bu ilk kez “hoş karşılanmayan” kişi oluşum değildi, son kez olmayacağı da kesin. Türkçede “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye bir deyim vardır. Doğruyu söylemekten kaçınmamak gerekir.
Yazımı onun yararına değiştirmem yönünde böyle bir talimatla karşılaşınca, yalnızca yazarak değil, uzak yerlere de yolculuk yaparak üstünde haftalarca çalıştığım yazıyı kaldırmaya karar verdim. Bu, ağzıma kilit vurulduğu, hakikati örtbas etmek zorunda bırakıldığım anlamına geliyordu. Ben dürüst bir insanım, bunu içime sindirmek benim için zor oldu. Bu süreç yakın bir iş arkadaşımla olan dosthane ilişkime de mal oldu. Kendini korumak için beni aslanın ağzından duyduklarımı yanlış anladığıma ya da doğru duymadığıma inandırmaya çalıştı. Bir iş arkadaşıyla gerçekten dost olunmayacağını tabii ki biliyordum, fakat bana öyle dostça davranmıştı ki onun arkadaşım olduğuna inanmıştım. Başa çıkılmaz bir utanç duydum; aylardır vicdanımda bu olayın sarsıcı ağırlığını duyuyorum. Bu kişinin blöfünü görseydim, açılabilecek davayı kazanabilirdim; ama bağımsız gazetecilerin bu sözümona sistem tarafından ne kadar haksızca yargılandığını bilmiyor değiliz, dava yıllarca sürecek ve daha başka güçler araya girip beni yine susturacaktı. Buradan sesleniyorum: Gazetecilere zorbalık edenlere yazıklar olsun. Bizi işlerinin reklamını yapmak için kullanmak isteyenlere yazıklar olsun. Bize sanki namertçe masaya koydukları pastadan bir ısırık almak için yanıp tutuşuyormuşuz gibi davrananlara yazıklar olsun.
Walter Williams’ın 1914’te Gazetecinin Amentüsü adlı kitabında gazeteciliğin etik ilkelerini ve sorumluluklarını özetlemesinden bu yana kimbilir kaç gazeteci toplum yararına olmayan nedenlerle haberini örtbas etmiştir. Ben kendi payıma hiçbir zaman bunu yapacak biri olacağımı düşünmedim. Suçumu kabullendiğim bu yazıyı yayımlamamış olsaydım o olaydan hiçbir zaman haberiniz olmayacaktı. Vicdan azabıyla yaşayamam ben. Gerçeği bütün açıklığıyla söylemek zorundayım. Zihnin tümüyle ürünün yaratılmasına hasredildiği ve bilginin bile bile çıkara göre biçimlendirildiği, çarpıtıldığı ve yozlaştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu ürkütücü olaya uzun uzadıya kafa yormaya kalkışırken, gerçeğin önünde sonunda ortaya çıkacağını düşünerek teselli bulmaya çalışıyorum. Belki bir gün, beni ve benim gibi pek çoklarını susturmayı başaran o kişiye karşı harekete geçildiğini duyarız.
Bu arada, kendime bir söz verdiğimi de söylemek isterim. Bundan sonra, güvendiğim insanlar gözünde ne kadar saygın olurlarsa olsunlar, etraflıca “araştırmadığım” kişilerle söyleşi yapmayacağım. Bu acı tecrübe sayesinde, gazetecinin işlevinin ya da gazeteciliğin kurallarının herkesçe kavranmadığını öğrenmiş oldum.
Öte yandan, bu vesileyle, bugüne kadar hayatımın en samimi ve açık yürekli söyleşilerinden bazılarını yapmış olduğum herkese bir kez daha teşekkür etmek isterim. En zorlu sorulardan bile çekinmediler ve çoğu zaman son derece cömert yanıtlar verdiler. Hakikatin peşine düşme konusundaki tutkumu desteklediğiniz için teşekkür ederim.
Önümüzdeki dönemde araştırmaya biraz zaman ayıracağım; fakat 2026’da öncelikle güncel toplumsal ve siyasal sorunların yanı sıra sanat ve kültür üstüne düşünce yazılarına odaklanacağım. Birkaç edebiyat çevirisiyle de sizleri şaşırtabilirim.
Sevgili okurlar, son olarak sizi düşüncelerinizi, duygularınızı ve ikilemlerinizi benimle paylaşmaya çağırıyorum. Aileme ve dostlarıma her zaman mektuplar yazdım; bunun sonucunda çeşitli biçimlerde yazışmalardan oluşan uzun yıllara dayanan bir arşivim var. Eğer siz bana doğru bir adım atarsanız, ben de size doğru bir adım atarım, ve böylelikle bizi birbirimizden ayıran mesafenin ortasında buluşabiliriz. Reklamdan bağımsız bir platformda, birlikte Hiçkimse olabiliriz.
Sevgiyle, esen kalın. Live the Questions Now.
İngilizce aslından çeviren Celâl Üster
Tüm hakları saklıdır © Hande Eagle 2025